27 Temmuz 2016 Çarşamba

Bir Türk ismi olarak : Enes!!

Daha önce yabancı dilin öneminden hatta, dil öğrenirken ilk önce küfürlerin öğrenilmesinin gerekçelerinden bahsetmişim. Çok da mantıklıymış söylediklerim aslında. Buna benzer bir yaşanmışlık söz konusu, paylaşmadan edemem. Çok salakça.

Yıllardan bu yıl. Hatta bu ay. Temmuz ayında yine yurt dışı seyahati yaptım. Hatta tam da darbe gerçekleşirken. Ama konu zamanı değil. Yeri.


Amsterdam'da  Beyoncé konserini gündem takip etmekten izleyemeyip, Çekya (artık öyle anılıyormuş Çek Cumhuriyeti ki bence çok tatsız) üzerinden vatana geri döndüm. 


Neredeyse arenadan atılacaktım. 

Hatta bi ara Beyoncé bana bir şey fırlatacak diye bekledim "bırak artık telefonu elinden" diyerek.

Öyle ki bir noktada sahneye arkamı dönmüşüm farkında olmadan. Fırlatsa yeriydi yani. Iskalama ihtimali de yok, önümde sadece birkaç kişi vardı. O kadar yakındım kendisine.  Ama o da, ben fotoğrafını çekmek için yeltendiğim anda arkasını dönmek suretiyle bana olan tepkisini açıkça gösterdi. Bozuldum biraz ama o da haklı yaneee.. Ama darbe oluyordu aynı esnada...

Bu arada keşke fırlatsaydı. E-bay'den satardım...

En azından birkaç video ve foto çekmişim. Bakıp bakıp, güzel konsermiş diyorum alık alık.

Ama konumuz bu değil. Enes!

Pazar günü Amsterdam maceramız son bulunca, ben Prag'a geldim. Arkadaşlarım başka ülkeye gittiler ama o hangisi olduğunu hatırlamıyorum. Bu konu da ayrı bi noktadır. Sanki B12 eksikliği yok, vücudumdaki B12'yi bir şekilde vücudumdan çekiyorlar. O kadar bi unutkanlık, anlatamam, unutuyorum zaten.

Prag'a gidilmişken tabii ki mekanları da gezilecekti. Gezildi de. 

Türk olduğumun anlaşılmamasıyla acayip eğleniyorum bazen. En turistik yerleri olan mekanlardan Labyrinth'de sessizce, efendi efendi gayet mazbut bir şekilde oturmuş bir drink eşliğinde sigaramı içiyordum kafeterya kısmında. Adının Enes olduğunu sonradan öğrendiğim bir Türk bana seslendi;

Hey whats up?

Besssbelli Türk. Akıyor yani yüzünden, peştemalinden.. 

Dedim I'm fine, Just chillin', you ?
Dedi yanındakine, zayıf mayıf ama ben bunu yerim!

Arada olan biten nispeten daha az eğlenceli kısmı atlıyorum. Sonuç olarak yiyemedi, ama arkadaş olduk. Hatta bana, kendi şarj aletinden başka birşeyle şarj olmayan telefonumu şarj edebilmem için, gelmeden hemen önce Teknosa'dan aldığı baba bir powerbank verdi. Öyle bir arkadaşlık. Öyle ki, %50 şarjı kaldığı halde telefonumu tam şarj eden paranın satın alabileceği, neredeyse en güzel şeyi benimle paylaştı. 

ŞARJ DİYORUM ARKADAŞ! 

Resmen darbe sonrasında bana sahip çıktı, ben de ona ve arkadaşına. Baya arkadaş olduk. Facebooktan ekleştik bile. O denli bi noktaya gelindi. 

Neyse,

Labyrinth gerçekten ismiyle müsemma, kaybolma ihtimali oldukça yüksek, bir geçtiğin yerden bir daha geçme ihtimali alabildiğine zor olan bir turistik müessese. Henüz Amsterdam'ın yorgunluğunu da üzerimden atamamış olduğumdan artık eve dönüp uyumak istedim. Ama Enes'in powerbank bende kaldı ve geri verip çıkmak istiyorum. 

Bekle, bekle,bekle yoklar. Benim gözler kapanıyor ve eve dönüp uyumak istiyorum. Neyse, dedim ben arayıp bulayım bari.

Benim gibi turistik olduğu için müesseseye gelen turistlerin şaşkın bakışları arasında, müessesenin karanlık yerlerine girip, 

Eneeğs, Eneeeğs diye bağırmadan, müessesenin kurallarına ters düşmeyecek bir ses tonuyla karanlık yerlerde, belki sesimi duyarlar diye umarak dolaşmaya başladım. Emaneti geri vermem gerekiyor. Yoksa gitmem! Emanet sonuçta. Ve darbe oluyordu ülkede.

Ben sokaktan tekerlekli tezgahıyla geçen eskici edasıyla ve bastıran tatlı uykunun da etkisiyle, Eneess dedikçe kıkırdaşmalar ve gözümden geçerek ense köküme isabet eden dik bakışlara anlam veremeden aramaya devam ettim. Enes'i buldum, emaneti teslim ettim ve çıktım.

Yolda yürürken eve doğru kafamda o bakışların nedenini çözmek için düşünürken farkettim.

v

v

v

v

v

v

v

v

v

v

v

v

v

v

v

v

v

v

v

v

v

v

v

v

v

v

AN ASS!


Sürtük geri döndü, şimdi panikleyin

Taaa ne zaman  yazmışım en son, 2013 yıllarının bi taraflarında kalmış en son postum.

Geçenlerde arkadaşla konuşunca farkettim ki, benim bir bloğum var.  Her trendi en az 3 yıl geriden takip etme huyum olduğundan, Lost bile bittikten yıllar sonra izleyen ben, dedim neden bloğuma kusmuyorum her şeyimi tüm bu trend yerini Vlogger'lara bırakmak üzereyken.. 

İster okuyun ister okumayın hiç umrumda değil. Ben yazacağım.

Bu sefer 
daha sert,
daha ateşli,
daha seksli,
daha yaşanmış,
daha çirkef,
daha olmamış

şekilde tekrar aranızdayım. Tecrübelerimi aktarmaya kaldığım yerden devam ediciğim efem...

Olacak o kadar komikliğinde, kursakta kalmış gülüşlerinizi bana saklayın. Güldürürken düşürttüren adam olmak için halen yeterince genç ve enerjiğim. Ayrıca de/da konusunda da çok başarılı olduğumu biliyorum.

Kendimi blogger ilan ediyorum şu an. 

Kartvizitime sıfatlarımı sığdırabilmek için 3 punto ile yazdırmak zorunda kalacağım artık ama o da halen kartvizit kullananların sorunu. 

Not mine!

Fotolar

Camera is a responsive/adaptive slideshow. Try to resize the browser window
It uses a light version of jQuery mobile, navigate the slides by swiping with your fingers
It's completely free (even though a donation is appreciated)
Camera slideshow provides many options to customize your project as more as possible
It supports captions, HTML elements and videos.