20 Ocak 2011 Perşembe

Case Study : Sibel Gaga

Aslında bu klip 2008'de çekilmiş de, bizim Sibel Can da sevgili Gaga'nın setinde imiş...  O zamanlar Jimmy Jib operatörlüğü ile, sıkıldığı müzik kariyerine ara veren Can, Gaga'nın klibinde bu kola kutusu bigudileri görünce birden müzik kariyerine tekrar başlamaya karar vermiş ve klibinde bu bigudileri kullanmak için can atmış. Hatta, bir süre de çöp konteynerlerindan saçına uygun ve güzelliğini yansıtacak kola ve bira kutuları aramış. Şarkının aslı da "Konteynere Girdik" imiş ama aranjör uygun görmemiş ve "Çantada Keklik" olarak değiştirilmiş. 



Durumun vehametini çözmekte zorlanan Lady Gaga, dava açmaya hazırlanmaktaymış. Sonuç odaklı bakılınca fikir Lady Gaga ve ekibinden çıkmıştı ve Sibel Can da onu taklit etmişti. Bu tartışmaların ortasına ünlü Bulgar şarkıcı Azis'in (Vasil Troyanov Boyanov)  bomba gibi düşen iddaları da san-at camiasını orta yerinden çatırdattı.  Bulgar Çalga müziği sanatçısı olan Azis, "Kadınların da erkek kıyafetleri giyerek klip çekmeleri akımını ben başlattım, Sibel hanım da aynı klipte beni taklit etti" diyerek Can'ın zaten sıkıntılı olan günlerine biraz daha sıkıntı ekledi. 

Lady Gaga'ya "klibi 2008'de çekmenize rağmen bu kadar süre bekletmenin altında yatan nedir" diye sorduğumuzda şu cevabı verdi ;
İnsanlar henüz kola kutularıma ve çıldırıklıklarıma hazır değildi... Bu yüzden, "Topman modeli" kılıklı erkek(si)lerin topluma daha fazla karışmalarını bekledim. Bu şekilde ucube gibi görünen tek kişi ben olmayacaktım. Ancak gördüğüm kadarıyla sayın Can tüm planlarımı alt üst etti. Çok büyük bir tazminat davası açmayı planlıyorum.
Tüm yapılan bu yorumların üzerine en şok edici açıklama da ismini vermek istemeyen bir vatandaşımızdan geldi...
İşte açıklıyorum.. ikisi de benden çaldı ama bugüne kadar sustum... 

Bakalım bu çalkalantı nasıl sonuçlanacak! 
Türk gencinin yapmış olduğu bu açıklamadan sonra yüzü kızaran Lady Gaga nasıl açıklamalarda bulunacak?


Entrikalarla dolu gelişmeleri aktarmaya devam edeceğiz. Bizi izleyiniz!

15 Ocak 2011 Cumartesi

Komsumuz McMiller ve Guliver!

Siradan bir aile ziyareti degildi bu seferki. Belirli bir amaç uğruna ailemin yanina 1001 katakulli yaparak gitmiş ve olacaklardan tamamen habersizdim...

Sıradan bir akşamdı. Yemeğimizi yemiş, klasik bir Türk ailesi gibi viskilerimizi yudumluyorduk...

Yerseniz...

Neyse, sokakta cıvıldaşan neşeli cocukların artık tek tek eve gitme vakitleri gelmiş, anneler ortalama 7-8 yıl önce doğurganlıklarının kaçınılabilir ürünleri olan çocuklarını birer ikişer sokaktan toplamaya başlamışlardı. Kimisi camdan çocuğunun adını haykıriyor, kimisi bizzat kolundan tutup sürüklüyordu. Karşı apartmandaki kırsal kökenli teyze ise oncelikle haykırıyor, yetmediğini gördüğü zaman elçisini yollayip sokaktan toplatıyordu... Ama bu güne kadar bu işlemleri hep parka daha yakin olan cephedeki pencereden gerçeklestirdiğinden kime ne diye haykırıyor anlamiyorduk. Bu gün artik anlayacakmışım demek ki... Bir anda bir ses!

MakMilıırrr (McMiller diye yaziliyor)! Kıızzz nerdesin! Ayy körolası gene yok ortalikta! MakMilııırrrr! Kiz Gülüver! Git bul şunu!

Duruma en az benim kadar yabancı olan bir aile üyesinin "Mc Miller mi diyo?" sorusundan sonra cumbur cemaat kahkahaya bogulduktu... Elimizden viski kadehlerini dusurmemek icin zor tuttuk kendimizi. Zira viski pahaliydi ve biz de klasik bir Türk ailesiydik...

Trivia Quest!
Bilin bakalim aslinda kırsal yöreli teyzenin kızlarinin gerçek adları ne... Annem gerçek adlarını sõylediğinde artik daha feci gülüyorduk biz... hahahahah

Henüz diğer blogger arkadaşlar gibi hedaye dağıtamıyorum ama belki Miller duyar da ben de size ödül olarak bira veririm, tıksırana kadar içersiniz...

Hadi bakalım, cevapları yorum olarank bekliyooooreee!
Published with Blogger-droid v1.6.5

5 Ocak 2011 Çarşamba

Demet Akalın Ft. Fatman Scoop! Ve Silahli Adamlar!

First Class Baby!
One
Two
Three
Four...

Bir sabah ofise gelmek için taksiye bindim ve genç şöförden radyoyu açmasını istedim... "İstediğiniz özel bir istasyon var mı" sorusuna  "fark etmez bir şey çalsın işte" dedim... İyi de etmişim, yazacak konu çıktı, bilgilendim...

Açtığı ilk istasyonda çalan şarkı sanki iki radyo istasyonunun frekansları çok yakınmış da şarkılar  birbirlerine karışıyormuş gibiydi... Demet Akalın ve Fatman Scoop'un şarkılarını aynı anda dinliyormuşum gibi hissettim... Şöföre "frekanslar karışıyor galiba" deyince, aldığım alaylı  "yok yaa Demet Akalın featuring Fatman Scoop" cevabından ötürü, uykudan uyanamamış kısmi felç olan beynim çalışmaya başladı. "Taksiciye gel" dedim içimden... Yok artık  yaa deyince adamla bir muhabbet bir geyikler ki sorma gitsin :) Neyse, o şarkı çaldıkça kıs kıs gülüyor, ben şoklara girip girip çıkıyorum... Ama olamaz şaka gibi, ne alaka diyerek ofise vardık...



Ben hiç bir şey anlamadım yemin ederim... Fatman Scoop bu kadar irrite edici olamazdı... Tamam, bazı şarkılarda hakkaten kötü oluyor. Arkadan bağıran yırtık sesli bir adam... Bir de önde bağıran yırtık sesli bir kadınla bir araya gelmesine ne gerek vardı ?
 

Hele o klibe ne demeli? Ne alaka? Niye kavga ediyorlar orda? O silahlı adamlar nerden çıktı? Kimi vuracaklar? Üzerindeki kürk kadar sık sakalları olan adam niye bu kadar sinirli? 



Okey, her klip bir şey anlatmak zorunda değil. Ama böyle arada kalmış, anlatmakla anlatmamak arasında gidip gelmiş saçma bir klip de yok hani... 

Şarkının alt yapı zaten "ESİNLENME"... Azcık club kültürünüz varsa hemen çıkartırsınız zaten...

Yil-basima gelenler

2010 hakikatten benim yilimdi diyebiliriz. (son birkac ayı saymazsak tabi) ama kapanis guzel olmadi. Uzun etmeyelim, basima neler geldi yzayim...

LASTİK PATLAMASI : Hemen eve gidip dinleneyim, enerji toplayayim diye taksiye bindim. BJK tikalidir abi diyen taksiciye uydum ve Teşvikiye'den gitmeye karar verdim... Aptal ben, City's otoparkinin onunden gececegimizi hesaplayamadigimdan yuruyerek kaybedecegim zamani coktan kaybetmistim. Sizlanmalarima dayamamayan taksici lastiklerini feda edip kapanin uzerinden gecmeye calisti ve supriiiz :) Artik lastigi patlamis bir taksinin icindeydim... Taksiciye şoklar içerisinde bakakaldım.. Aptallık resmen! Parasini verip ineyim demistim, sonucta yilbasi arifesiydi ve tamamen şöförün salaklığıydı... ancak sofor "abi senin yüzünden bu yola girdim, bari lastigin parasini ver" tribini tamamen yoksaymami sindirememiş olsa gerek ki beddua etti sanirim. Senin de biseyin patlasin dediğini duyar gibi oldum... Neyse, artik inmistim taksiden ve GPS sinyalini bekliyordum. En kestirme yoldan eve ulasayim diye aval aval sinyal beklerken bir piyango bileti aldim... O sırada sinyali yakalamıştım ve sevinçle eve dogru yuruyordum.. O sırada yeni tanıştığım bir arkadaşım aradı ve;

-Akşam napıyorsun?
-SPICAA diye bir yere gidicem, ortak bir arkadaşımız sahneye çıkacak..
-Aaa hadi ya, yer var mı, ben de geleyim madem birlikte gideriz...
-Olur tabi süper olur... Bana 3 kişilik yer ayırtmıştı, yer sorun değil...
-O zaman ben bi arkadaşımı daha getireyim 3 kişi oluruz.. 
-Okey, BJK otobüs duraklarından arabayla al beni.
-Tamam, görüşürüz...

Yani göreceğiniz gibi bana katılmak tamamen arkadaşımın fikriydi..

Yaşasın çöpe atılmamış miller
tenekesi :D
SU DAMLASI BİRİKTİRİCİ 2010bttm: Kendime hafif bir icki hazirladim ve yatagima öylece uzandım, hem dinleniyor hem muzik dinliyordum... Bu gece uzun zaman önce planlanmıştı ve hiçbir şey beni durduramazdi... Evden cikma saati gelmek üzereyken hazirlanmam gerektigini fark ettim ve kendimi dosdogru dusa attim... O sırada müzik sesinde sanki bir hışırtı var gibiydi... Suyu kapatip sesi dinledim... Evet hisirti vardi... Ama hisirti zamanla şırıltıya dönüştü... Birden banyo kapısının altindan su gelmeye basladi... Evet, koridordan gecen boru catlamis, suyu kapatinca borudaki basınç arttığından bir fıskiye edasıyla tavana kadar fiskiriyordu... Aman tanrimdi... Az daha o "kılıksızlıkla" yaldır yaldır apartmana firlayacaktim, ancak son anda bornozu akil edip suyu kapatmak icin apartmana firladim... Koridor, bir kuğunun rahatlıkla yaşayabileceği bir gölet olmuştu resmen... Döşemeye basınca halen VIRŞK  yapıyor... Neyse, koridordaki suyu çekpas ve vileda yardimi ile defettikten sonra muhteşem yontemlerimle geceyi gecistirecek bir icat geliştirdim. Bira kutusu kullanarak su damlasi biriktirici 2010bttm.. Havlular bilmemneler ve düzenek hazırlandı... Giyindim ve ciktim... Gec kalmistimdi ama olsundu.... Çunku programa gidecektim ve Akaretler ile Ortaköy cok yakindi... Arkadaşım gelmiş, beni bekliyordu. Fırladım evden...

Buzun altına doğru dikkatli
 bakılsın lütfen.. 
TATLIM BANA YARDIM EDER MISIN : Sarisin orta yaşlı güzelce bir kadın, tüm Akaretler trafiğini tek başına tıkamayı başarmış, park etmeye çalışıyor, fakat bir türlü beceremiyordu. Yolun başından görebiliyordum. Yanından onlarca erkek geçmesine rağmen, herhalde tiplerini beğenmedi ki, ben geçerken "ayy tatlım bana yardım eder misin, park edemiyoruum" dedi. E ayı değiliz, ettik... Hatta indi arabadan, ben hemencik park ediverdim. Bu akşam napıyorsun ? Var mı bir planın? Biz evde toplanıcaz gelsene... Yıldırımlar çaktı... Boynundaki o şişliği farketmemiştim... Adem elması! Sadece erkeklerde olur!  Bu kadar aşırı giyim ve aşırı makyajın nedenini şimdi anlamıştım... Nasıl indim nasıl kapıyı kapattım ve teşekkür ettim bilmiyorum ama hepsi 1ms içinde gerçekleşti sanırım... Yine arkadaşıma doğru yollardaydım, 2 dakika sonra arabadaydık artık...

BEŞİKTAŞ - ORTAKÖY ARASI : Ortaköy SPICAA denen "harikulade" yere doğru yola çıkmıştık. Sahne alan arkadaşımla çok samimi olduğumuzdan, rezervasyon yaptırmadan 2 arkadaşımı da getirebilecektim. Yani sanatçı kadrosundan faydalanarak eğlenecektik... Neyse, artık arabadaydık. Ama Çırağan caddesi trafiğini az buçuk kestirebildiğimiz için bir çakallık yapalım ve yukarıdan dolaşalım dedik.  İyi de demişiz, zira yollar felçti.. Tam 1 saattir yoldaydık ve ortadan girmemize rağmen halen ulaşamamıştık. Neyse dedik az kaldı az kaldı az kaldı veeeee...

O da nesi, havai fişekler atılıyor, insanlar çıldırmış gibi korna çalıyordu... 2011... Ve evet, biz arabadaydık, bende zerre alkol yoktu...Ne yani tüm yılı ayık mı geçiricem? 

Açılışta DRAG QUEEN varmış. 
SPICAA: Canhıraş bir şekilde arabayı otoparka koyduktan sonra haldur huldur mekana doğru koşturduk... Sahneye çıkacak olan ses sanatçısı arkadaşımın söylediğine ve webde gezinen haberlere göre, oldukça güzel bir mekan imiş SPICAA...Talep ettikleri paraya bakılırsa da bir Hilton'dan geri kalır yanları yoktu... Facebooktaki event sayfasında da epey dolu bir mönü ve seçenekler sunuyorlardı. Mekan fotoları da gayet güzeldi... İçeri girerken üzerimi arayan arkadaş her yerimi elledikten sonra artık içerideydik... Vestiyerde yer kalmamış (!) olduğundan montlarımızla girdik içeri... Neyse, bi yere yığarız artık diyerek..

ARTIK İÇERİDEYDİK : Kapısının camından bakınca, hmm fena değil diye düşünmüştüm... Ama yanılmışım... Herkes sanki müzik çalmıyormuşcasına malak gibi oturmuş ööyle içki içiyordu... Ben otobüs durağında bile arkadaşlarıyla eğlenme potansiyeline sahip olduğumdan çok umursamadım diğerlerini... Ama bize gösterdikleri masayı görünce yıkılıverdim.. Dandikten bir bar masasıydı... Neresine o tabaklar konulacak? Hadi adam başı bir tane olsa neyse de, etrafında zaten 7 kişi var. 3 de biz.. 10 eder. Bu muydu SPICAA? İçerisi zaten pavyon gibi... Allahım! Yıl artık 2011 ve girdiğimiz mekana bak... Halen NEYSE diyebiliyorken ödemeyi peşin yapmamız gerektiğini söyleyen eleman geldi veee... HÖST dedirtti... %100 zam yapılmıştı fiyatlara ve fındık fıstık yiyip, dandikten votka içmek için veremezdik o parayı adam başı... Ne yaptık biliyor musunuz? Hiçbir şey demeden çıktık ordan. Evet, çıktık.. Saat 12:30 sularında Ortaköy sokaklarında taksi kovalıyorduk Nişantaşı'na gitmek için... Yalvar yakar, ama kimse almadı tabi... Biz de toplu taşımacılık kullandık.. Evet.. OTOBÜS! Elimde bira şişesiyle otobüsteydik... Tabi, mahalle baskısından dolayı şişeye eldivenimi geçirdim. Eldiveni şişenin üzerine geçirince yok oldu sanki.. Aptallar! 

Artık gerisini anlatamayacağım... Yemin ederim yine içim şişti...  (Daha devamı da var yani...)

Ve sen benimle ortak arkadaşımızın programına gelmeyi isteyen arkadaşım... 2011'e girerken benle olmanı ben istemedim, sen tercih ettin :D Lütfen daha fazla beni suçlama :)

Yalan mı ama yani :)

Veee 2010 böyle bitti. (2011 böyle başladı demek istemiyorum:S)
Published with Blogger-droid v1.6.5

3 Ocak 2011 Pazartesi

Yersen...

Yüksek Sadakat, Türk rock müzik grubudur. Temelleri 1997 yılında şarkı yazarı ve bas gitarist Kutlu Özmakinacı tarafından atılmıştır. Son kadrosu; vokallerde Kenan Vural, gitarda Serkan Özgen, basta Kutlu Özmakinacı, tuşlu çalgılarda Uğur Onatkut ve davulda Alpay Şalt'tan oluşur. Grup, 2011 Eurovision Şarkı Yarışması'nda Türkiye'yi temsil edecektir...

Falan falan falan...

Bir önceki postta Ayna grubunun katılacağıyla ilgili acı söylentiden ne kadar ürktüğümü yazmıştım.

Keşke başka bir şey isteseymişim... 

TRT, 31 Aralık gecesi açıklamasında kimin temsil edeceğini açıklamış. Tabi ben o sıralarda kim bilir nerelerdeydim... 

Neyse, bence Ayna grubundan daha isabetli bir karar gibi. En azından görsellik açısından çok daha başarılı arkadaşlar. 

Bunlarında bazı üyeleri kel falan ama yine de kör kasap görünümleri yok. Dünya standartlarına daha yakınlar. 

Hem ayrıca, albümde yer alan Belki Üstümüzden Bir Kuş Geçer adlı şarkı, albüm daha müzik marketlerdeki yerini almadan birçok ulusal radyoda 1 numaraya kadar yükseldi ve 2006 yılında yapılan Nielsen müzik ölçümlerine göre Türkiye radyolarında en çok çalınan parça oldu.

Daha ne olsun yani.. 10 kadar da ödülleri var imiş internet mecrasında yaptığım araştırmalara göre...

Peki,

Neden bu kadar umursuyoruz bu yarışmayı?

Kimisi, "Öff yaa ne ezik milletiz, kimse bizim kadar önemsemiyor, aptalız aptal!" cümlesiyle ne kadar da COOL olduğunun altını çiziyor...

Kimisi, "Müzik yarışması değil bu, ülkelerin birbirlerini mastrübe etmesi, ne gönderirsen gönder..." diyerek, olayı sadece politik bir çizgiye indirgiyor...

Kimisi, "Müzik, görsellik, kültür şöleni bu. Bayılıyorum ve hastasıyım, bence bir ülke için çok önemli." diyor.

Bense, bu yarışmanın birden fazla yönü var diyorum... Evet politik, evet kültür cümbüşü ve evet bence önemli...

Niye mi?

Reklam : Ülkeler sahnesinde adımız çok fazla geçiyor. Bu yüzden reklama ihtiyacımız yok diye düşünebilirsiniz... Ama, biraz da kültür ve sanatla geçse siyasetteki atarlarımız yerine... Fena olmaz sanıyorum... Evet alışveriş merkezi insanlarıyız... Ama bunlarla da ilgilenmemiz gerek birazcık da olsa... 


Para : PR işinden anlamam ama başarılı yapılan reklam çoğunlukla parayı da beraberinde getirir diye düşünüyorum. Evet çok para harcanacaktır birinci olunması durumunda. Ama kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez. O yüzden, bence biraz daha fazla dikkat edilmesi gereken bir mevzu...

Siyaset : Bununla ilgili olarak yorum yapmaya gerek var mı? :)








Fotolar

Camera is a responsive/adaptive slideshow. Try to resize the browser window
It uses a light version of jQuery mobile, navigate the slides by swiping with your fingers
It's completely free (even though a donation is appreciated)
Camera slideshow provides many options to customize your project as more as possible
It supports captions, HTML elements and videos.